30 Ağustos 2012 Perşembe

Ömer Hayyam

Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin.

23 Ağustos 2012 Perşembe

OSHO/ olgunluk


Yaşlanmak bilge olmak demek değildir. Eğer gençken bir aptalsan ve artık yaşlandıysan, sadece yaşlı bir aptal olursun, hepsi bu! Olgun bir kişi asla aynı hatayı tekrar etmez. Ama bir kimse sadece yaşlıysa aynı hatayı defalarca ve defalarca tekrar eder durur. O bir çemberin içinde yaşar; hiçbir zaman bir şey öğrenmez. Sürekli başkalarının fikirlerini hesaba katan insanlar olgunlaşmamıştır. Onlar başkalarının ne düşündüğüne bağımlıdır. Onlar hiçbir şeyi özgün bir biçimde yapamazlar, dürüstçe söylemek istediklerini söyleyemezler; başkalarının duymak istediklerini söylerler."

Biz acı çektikce daha yüce umutlar doğuyor ...

Sadece ucuz ve küçük bir refaha sahip olmak için çektiğim acımsı ıstıraplar her maneviyattan değerliydi. Gökyüzünden ve yalnız gecemizden başka ısınacağımız köşe başları hiç yoktu. Tüm bunlara rağmen bizim gibi sokak adamlarının hayatını alaya almak, eleştirmek daha acı gelirdi bize.

Hiç eksiği yokken erdemli olmak kolaydı. Topluma itiraz etmeyen tiplerin salgın burjuva virüslerine yakalandığımız günlerde, solarak can çekişmelerimiz ölüme biraz daha yakındı. Sesimizi duymayanların gürültülü ama pasif çığlıklarında içimizdeki yara biraz daha kabuk tutardı.

Duygu dolu varsayımlar hiçbir şeyi değiştirmezdi. Hissetme gücünü kaybettiğimiz sabah saatlerinde acımız katlanırdı. Bilirdik ki; gündüzler bizi anlamaz. Bir yudum güneş bile yararlı gelmezdi, çiçeklere dokunamazdık. Umutsuzluğun budağında gülücük sakladığımız o günler, ah o günler.... Biz acı çektikce daha yüce umutlar doğuyor , yaşama uğraşı ve yaşama sanatı daha ağır basıyordu. Bir çocuk

 gibi yeniden bağlanıyorduk umutlara, rast gele diyip açılıyorduk bilinmeyen denizlere...

Ve son kez anlıyorduk ki; Bir şeyler kurmak için inanmalı insan. Her şeyden önce, inanmalı..

Özgür Bacaksız

Martı / Richard BACH

Durum ve şartlar ne olursa olsun, kendimizi hiç bir zaman sınırlamamamız gerektiğini. İstediğimizde herşeyin üstesinden gelebililecek kapasiteye sahip olduğumuzu anlatıyor yazar, bir martının kanatlarından... Okunası, okunması gereken bir kitap.

14 Ağustos 2012 Salı

Saygıda korku unsuru var mıdır?


Dinleyici: Saygıda korku unsuru var mıdır?

Krishnamurti: Siz ne diyorsunuz? Öğretmeninize, anne babanıza, gurunuza saygı gösterip hizmetçinize saygısızlık ettiğinizde, sizin için önemli olmayan kimseleri tekmelerken, sizin üstünüzde olan kişilere, memurlara, politikacılara, büyük zatlara yalakalık yaptığınızda, bunda bir korku unsuru yok mudur? Büyük zatlardan, öğretmenden, müfettişten, profesörden, anne babanızdan, siyasetçiden ya da banka müdüründen bir çıkar sağlamayı umduğunuz için onlara saygı gösterirsiniz. 

Fakat yoksul insanlar size ne verebilir ki? Bu yüzden yoksulları hor görürsünüz, aşağılarsınız, sokakta yanınızdan geçtiklerinde varlıklarım bile fark etmezsiniz. Onlara bakmazsınız, soğukta titrediklerini, üstü başı kirli ve aç olduklarını umursamazsınız. Ne var ki elinizde çok az şey olsa bile sempatilerini kazanmak için büyük zatlara, kalburüstü kişilere onların hepsini verirsiniz. Bunda elbette bir korku unsuru vardır, değil mi? Ama sevgi yoktur. Kalbinizde sevgiye yer açmış olsaydınız her şeyi olanlara saygı gösterdiğiniz gibi, hiçbir şeyi olmayanlara da saygı gösterirdiniz; ne varlıklı kimselerden çekinir, ne de yoksulları hakir görürdünüz. Çıkar kazanma umuduyla saygı göstermek korkunun ürünüdür. Oysa sevgide korku yoktur.

Jiddu Krishnamurti - Yeni Bir Yaşam

3 Ağustos 2012 Cuma

Acıyı Bal Eyledik & Hasan Hüseyin Korkmazgil




Pir Sultan olur dirilir'

bak şu bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde

kor olasın demiyorum
kor olma da
gör beni

damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
sanki kendimizi gütmüşüz
hor baktık mi karıncaya
kirdik mi kanadını serçenin
vurduk karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana

sen olmazsan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık ne
yokluk ne yoksulluk ne
ilenmek ne dilenmek ne
ilenmek ne dilenmek ne
issiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yasamak ne

kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni

kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne

ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne

ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu

kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni



Acılara Tutunmak & Hasan Hüseyin Korkmazgil

Acılara Tutunmak
Acı çekmek özgürlükse 
Özgürdük ikimiz de 
O, yuvasız çalıkuşu 
Bense kafeste kanarya 
O, dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere
Kavuşmak özgürlükse
özgürdük ikimiz de
elleri çığlık çığlık
yanyana iki dünya
ikimiz iki dağdan
iki hırçın su gibi
akıp gelmiştik
buluşmuştuk bir kavşakta
unutmuştuk ayrılığı
yok saymıştık özlemeyi
şarkımıza dalmıştık
mutluluk mavi çocuk
oynardı bahçemizde
aramakmış oysa sevmek
özlemekmiş oysa sevmek
bulup bulup yitirmekmiş
düşsel bir oyuncağı
yalanmış hepsi yalan
sevmek diye bir şey vardı
sevmek diye bir şey yokmuş
Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta
Deprem kargaşasında
Yaşadım bir kaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimizde
acılardan artakalan
işte o bakışlarmış
kuğu diye gözlerimde
gün batımı bulutlarmış
yalanmış hepsi yalan
savrulup gitmek varmış
ayrı yörüngelerde...

HABERİN VAR MI TAŞ DUVAR?


Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..

Gündüz Vassaf - Cehenneme Övgü


V - Anlaşmazlık

''Çoğu zaman anlaşma, bir yalandan, bir güvensizlik göstergesinden ibarettir. Sohbetlerde çoğu kez karşımızdakini gerçekten dinlemeden onu onayladığımızı belirtir, “evet evet” der ve başımızı sallarız ki, bir an önce konuşma sırası bize gelsin ve biz de meramımızı anlatabilelim. Bu tür gündelik sohbetlerde anlaşma, insanın sırf karşısındakini susturup kendi fikirlerini söyleyebilmek için başvurduğu bir kılıftır. Savaşan ülkeler, işverenlerle işçi sendikaları, ev sahipleriyle kiracılar arasındaki bütün görüşmeler, anlaşmayla sonuçlanır. Böyle durumlarda anlaşma, çoğunlukla güçlülerin görüş ve şartlarını zayıfların kabul etmesi anlamına gelir aslında. İktidar ve güç peşinde koşmayanlar, birbirleriyle mücadele içinde olmayanlar, nadiren uyuşma ihtiyacı duyarlar.

Onlar daha ziyade, tek bir ağaçtan düşen yapraklar gibi, uyum halinde oracıkta kendiliğinden geliştirilmiş ilişkiler içinde bir arada savrulurlar. Evlenmek üzere anlaşan gençler birbirlerine öyle şeyler vaat ederler ki, bunlar bağlanma ruhunu olumsuzlar, inkâr eder. Evlilik yemini, sevginin doğrulanmasından çok, özgürlükten feragat edilmesi anlamına gelir. Karşılıklı ödevler konusunda bir anlaşmadır bu ve aşka eşlik eden özveriye hepten ters düşer. İnsan, arkadaş ya da sevgili olma konusunda nasıl anlaşmaya varabilir? Bu gibi şeyler kendiliğinden olur. Arkadaş ya da sevgili oluruz. Ama bir kez olduk mu da, aramızda bir bağ kurmuş, yazılı olmayan iki kopyalı bir sözleşme yapmışız demektir. Ne var ki iki kopya da, çekici bir dille de olsa, farklı dillerde farklı şeyler söyler. ''

2 Ağustos 2012 Perşembe

Dönen Dönsün & Pir Sultan Abdal

Koyun beni hak aşkina yanayim
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayim
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Kadilar müftüler fetva yazarsa
Işte kement işte boynum asarsa
Işte hançer işte başim keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Bir gün mahşer olur divan kurulur
Suçlu suçsuz varsa orda bulunur
Piri olmayanlar anda bilinir
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

PIR SULTAN'im arşa çikar ünümüz
O da bizim ulumuzdur pirimiz
Hakka teslim olsun garip canimiz
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

1 Ağustos 2012 Çarşamba

İyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem

İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem. Karakterin olmadığı yerde ne büyük sanatçı ne de büyük mücadele adamı vardır. Orada var olan zamanın yok ettiği, içleri boş yaratıklardır. Bütün mesele büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır.

| Ludwig van Beethoven |

Gözyaşlarım & Fikri Küçükukur



Bu dünyada gülmedim ağlar dururum 
Felek murad eylemez bende bilirim 
Kadermiş daim gurbette kalırım 
Bilmem bu gözyaşlarımı kime sildirem.

Bir gün hastalandım düştüm yatağa
Ne anam geldi ne babam sormağa
Kendimi bıraktım kara toprağa
Bu alın yazımı kime sildirem.

Gezdim diyar diyar çare bulmadım
Hep ağlattı felek bermurad kaldım
Gözyaşımı silem dedim ummana daldım
Bilmem bu gözyaşlarımı kime sildirem.

Fikri der arzu halim bildirem
Eşe dosta ben bir selam gönderem
Kimsem yok ki dertli halim yazdıram
Bilmem bu gözyaşlarımı kime sildirem.
1961


Karışık bir zihin...


‎''Karışık bir zihin hiçbir şeyin hakikatini kavrayamaz, gerçek olanı bulamaz; işte bizim sıkıntımız da bu. Çocukluktan itibaren uyum sağlamak üzere eğitiliriz ve karmaşıklığı nasıl sadeliğe indirgeyeceğimizi bilmeyiz. Ancak çok yalın ve doğrudan zihin gerçeği, doğruyu bulabilir. Bilgilerimiz giderek artıyor ama zihnimiz hiçbir zaman basit olmuyor, oysa ancak basit bir zihin yaratıcı olabilir.

Bir ağacın resmini yaparken resmini yaptığınız şey nedir? Yaprakları, dalları, gövdesi, her ayrıntısıyla olduğu gibi ağacı mı resmediyorsunuz yoksa ağacın sizde uyandırdığı duyguyu mu resmediyorsunuz? Eğer ağaç size bir şey söylüyorsa, sizde uyanan duygu ne kadar karışık olursa olsun içsel deneyimle resmediyorsanız, çizdiğiniz resim büyük bir sadeliğin ürünü olur. Henüz gençken istediğiniz tüm bilgilere sahip olsanız bile zihninizi çok sade ve kirlenmemiş tutmanız gerek.''

Jiddu Krishnamurti - Yeni Bir Yaşam.