30 Nisan 2012 Pazartesi

Gençlere...


Anne-baba ve çocukların arasındaki en çok çatışma dersler konusunda yaşanmaktadır. Yaşamda her birimizin farklı sorumlulukları var. Büyüklerin birincil derecede önem taşıyan sorumlulukları; evin maddi ihtiyaçlarını karşılamak, temizlik ve düzeni sağlamak, günlük beslenme için gerekli olan besinleri hazırlayarak aile için sunmak, evin tamirat ve tadilatlarını yapmak veya yaptırmak ve listeyi uzatabiliriz. Gençlerin birincil sorumluluğu ise eğitimini tamamlamaktır. Bunun için en başta, düzenli olarak ders çalışmaları gerekir. Aslında geleceklerini inşa ediyorlardır, ama maalesef çoğu zaman bu ders çalışıp çalışmama konusu çocuklarla anne-babalar arasında çatışmaya neden olur. Çatışma öylesine büyür ve genişler ki artık “hadi çocuğum ders çalış” demekten büyüklere, duymaktansa çocuklara gına gelir ama yine de bu böyle sürer gider.
Sevgili gençler, farkında olmadığınız ve hayatınızı kolaylaştıran ne kadar çok şey kendiliğinden olup bitiyor ve sizler bunların rahatlığını yaşıyorsunuz. Bir düşünün sabah okula gitmeniz için uyandırılmadığınızı, kahvaltınızın hazır olmadığını, harçlığınızın verilmediğini, giysilerinizin yıkanıp ütülenmediğini, evinizin temizlenmediğini, ihtiyaçlarınızın karşılanmadığını, yemeğinizin hazır olmadığını, evin alışverişinin yapılmadığını ve aklınıza gelebilecek diğerler her şeyden mahrum olduğunuzu.  İşi biraz daha zorlaştıralım, bütün bunları kendinizin yapmak zorunda olduğunu düşünün şimdi de... Nasıl olurdu hayatınız? Ben söyleyeyim altüst olurdu tek kelimeyle... Bütün bunları söylerken, sorumlulukları yerine getirmemenin ne tür sonuçlar doğuracağını anlamanızı istiyorum.
Sizler ders çalışmadığınızda geleceğinizden çalıyorsunuz, gelecek bir inşaatsa eğer onun yapıtaşlarını eksiltiyorsunuz. Sizler kendinize güzel bir gelecek inşa ederken biz anne-babaların sizlere sunduğu ve sorumluluğu olan olanaklardan yararlanırsınız. Bu size yapılmış bir lüks değildir, aynı zamanda sizlerin ders çalışması veya çalışmaması da büyüklere bir ödül veya ceza değildir. Bu pencereden bakmayı hiç denediniz mi?
Aramızda çatışma çıkmaması ve daha iyi ortamlarda bu süreci atlatabilmemiz için karşılıklı olarak anlayışa, hoşgörüye, güler yüze, saygıya, birbirimizi sevdiğimizi hatırlamaya ve en çokta iş birliğine ihtiyacımız var. Hem sizler hem de bizler elimizden geldiğince çabalamalıyız. Yaşanan her güzel gün hayat hanemizdeki artıdır.
Birlikte mutluluğumuza...

Yüreğimin Tek Kadını



         Kim annesini sevmez ki, dünyaya getiren, bakan, büyüten, okutan, adam eden, herşyimizin varoluş nesnesidir. Ben annemi beni dünyaya getirdiği, beslediği, büyüttüğü, okuttuğu, koruduğu, kolladığı için sevmedim, ben onun canı olduğumu bildiğim için sevdim. Elim kesilse onun canı yandığı, dostum, arkadaşım, yüreğim olduğu için sevdim.
         Onun nefret ettiği bir adamdan olmama rağmen beni sevdi, aslında sevdi demek az kalır, bana taptı, onun canı oldum ve bunu hep hissettim.
         Annem mülayim bir kadındır, kafasına vur ekmeğini elinden al cinsinden. Ben ortaokuldayken, benim için okul müdürüyle tartışmış, ağız kalabalığı etmişti. O mülayim kadının yerinde, yavrusunu koruyan dişi bir kaplan vardı, o günü hiç unutmuyorum. O gün dişi kaplan sesiyle şöyle demişti “ben oğlum için üç şey hariç herşeyi yaparım!” Bugün düşünüyorum da o üç şey neyse eminim ki benim için onları bile yapardı. Beni kendinden çok seven o kadın için canımı versem, hiçbir şey vermiş olmam sanırım.
         Annem bana hiç çocukmuşum gibi davranmadı. Karşısındaki bir yetişkinmiş gibi konuştu hep benimle. Kızgın olduğu anlarda bile bana kızmadan bunu açıkladı, bunu nasıl başardı gerçekten de açıklaması çok zor benim için ama üzerimde bıraktığı olumlu etkileri ise asla unutamam... Bundan dolayı, hiç annem bana kızdığı için üzülmedim, hep onu üzdüğüm için üzüldüm.
         Dert ortağıydım annemin, bütün dostları köyünde kaldığı için herşeyini bana anlatıyordu belkide. Çocuklar anlamaz sanrılarıyla kendilerini kandırıyor büyükler aslında. Çocuklar herşeyi anlar, adam yerine konmadıklarından salağa yatarlar ve bunu kullanırlar. Annem bana çocuk muamelesi yapmadığından ve yaşamın içindeki acılardan, çabuk büyüdüm.
         Annem çilekeş bir kadındı, çoğu anadolu kadını gibi. Dedim ya çabuk büyüdüm diye, Okulumu bitirdiğim yıl onu esaretten kurtarmak adına çok şey yaptım. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da tek başıma yaptığımı sandığım herşey aslında birlikte yaptığımız çok şeymiş. Çok acı çektik birlikte, gözyaşlarımızla besledik gücümüzü ama savaşmaktan da hiç vazgeçmedik. Bir hayat dayanışmasıydı bizimkisi. Ben ilkokuldayken “şu matematikleride bir öğreneyim seni kurtaracağım” dermişim. Bunu annem hep söylerdi, şimdi bile düşündükçe o büyümüş minik kalbimle söylemiş olduğum bu sözlere gülümserken gözlerim doluyor.
         Özetle çocuğa çocuk gibi davranmak onu küçümsemek gibidir. Çocuk deneyimi az olan minik bir yetişkindir aslında. Herşeyin farkındadırlar, büyükler çocuklara birşey anlamaz gibi davrandıkça, kendilerini ispat etmek için, büyüklerin kızdığı, bazan da güldüğü birsürü abuk subuk davranışlar sergilerler. Asıl amaçları kendilerini ispattır.
         Çocuk iki şeyi dikkate alır, sevgiyi ve değeri. Çocuğunuzu birey olarak görürseniz ve ona sevginizi koşulsuz iletirseniz emin olun ellerinizde yüreğinizde boş kalmaz.


Sayfa ziyaretçisinden paylaşım

29 Nisan 2012 Pazar

Sevginin Gücü/"küçük dev üstadım"


        Sevgi her şeye kadirdir, eğer birini seviyorsan hatalarını da seviyorsundur, ya da o hatalar canını sıkmıyordur. Bu düşünceden yola çıkarak çocuklarımızı ne kadar sevdiğimizi hatırlayarak, onları hatalarıyla sevelim. Hatalarına yoğunlaşmayalım, elbette hata olduğunu söyleyelim ama söylemekle sürekli hatalara yoğunlaşmak aynı şey değil. Kızım “anne, hiç yaptığım iyi şeyleri görmüyorsun” diye dile getirmişti bu düşüncesini. O an için geri adım atmamış kendimi haklı çıkaracak bir sürü laf kalabalığı etmiştim ama sonradan çocuklar ve gençler üzerine eğitim görmüş kişilerin söylediği şeyin kızımın söylediğiyle aynı olduğunu fark ettim. Kızım bu alanda yüksek öğrenimler görmemişti, sadece içinden geldiği gibi düşüncesini ifade etmişti.
          Bu ve buna benzer olaylar bana aslında çocuklarımızın bizi yönlendirdiği, bize kalanın sadece görmek olduğunu anladım. Kızımdan çok şey öğreniyorum, birçok kitabı okuyarak ancak öğrenebileceğim, basit gibi görünen, gözden kaçan ama hayati önemi olan birçok şeyi. O benim küçük dev üstadım.
          Ona kızgın olduğumda, yanlışlarına yoğunlaştığımda, onu sevdiğimi unutuyorum. Sadece hedef haline geliyor ve sürekli olarak hatalarını büyük bir titizlikle takip ediyorum. Hedef olarak gördüğüm ruh halindeyken “onu nasıl seveyim, o bana kendini sevdirmiyor ki” diye düşünüyorum. Doğru o artık bir çocuk değil, ben onu artık dokunmadan sevmeyi öğrenmeliyim. Ona eskisi kadar dokunamıyorum ama fırsatçıyımdır da, fırsatları iyi değerlendiriyorum. Çocukluk ruh haline döndüğünde, bu kısa aralıkları çok güzel değerlendiriyorum. Bazen ondan daha küçük biri gibi davranarak ona olmadık maskaralıklar yapıyor, onu güldürüyor ve bazen da çileden çıkararak keyifleniyorum. Yani sevginin ve sevmenin bir şekli yok, buna inanıyorum ve onu sevebilmek adına her şey oluyorum. Kendimi katı bir anne kalıbıyla çerçevelememeye çalışıyorum, eğer çerçevelersem ona ulaşamam, baştan kaybederim. Ben kaybetmeyi sevmiyorum, kazanmak benim yaşam biçimim, çoğu zaman üzülsem de yine de kazandıklarımla mutlu olurum. Bardağın dolu tarafını görmek bu olsa gerek.

Bir yaşam dipnotu.


Seni bir cevize benzetiyorum, çetinceviz ama, uygun olduğunu düşündüğü toprakta açılıp binlerce çiçek verecek bir ceviz ağacının embriyorsu gibisin. Fakat toprağa güvenemediğinden,  ya da mevsime, zamanı gelene kadar kendini korumak adına, dış kabuğunu karartarak, toprak zararlılarına kendini göstermek istemiyorsun. Yenmekten korkuyorsun muhtemelen, ağaç olamadan...
Fakat büyümek, gelişmek risk almaktır çoğu kez, tabi alınan her risk mutlu sonla bitmez ama risk almadan toprakta çürümektense, risk alarak şansını denemek, ağaç olamasan da bir küçük dal gibi yeşerebilmek,  bence çok şeye değer.


Alıntı...

Anne olmak sadece sizin dünyanızı değiştirmez. Nasıl bir anne olduğunuz "DÜNYA"yı değiştirir.



28 Nisan 2012 Cumartesi

Samimiyet


Gençlerle olumlu iletişim kuramamamızın kökeninde önyargılarımızın olduğunu düşünüyorum. Biz önyargılı bir toplumuz. İnsanları guruplara ayırıyoruz, bilinçaltımızda. Dış görünüşünde o gurubun özelliklerini taşıdığını gördüğümüzde kafamızda o guruba ayırdığımız yere oturtuyoruz ve o yere verdiğimiz değere göre davranmaya başlıyoruz. O yer bizim sevmediğimiz bir yerse o zaman o kişiyi de sevmiyoruz.
         İşte gençlik süreciyle ilgili de önyargılarımız var ve biz çocuklarımıza o önyargılarımızın penceresinden bakıyoruz. Bu da bizleri onları anlamaktan uzaklaştırıyor. Öyle anlar oldu ki kızımla çok ciddi çatışmalara girdik ve bunu uzun süreler devam ettirdik. İlerleyen süreçte konuşma zemini bulduğumuzda aslında her ikimizin de birbirimizi yanlış anladığını, davranışlarımızı veya sözlerimizi yanlış yorumladığımızı fark ettik. Aslında yapmayı veya ifade etmeyi istediğimiz şey bambaşkayken, karşımızdakinin kafamızda kurduğumuz şeyleri anlatmak istediğine inandırmıştık kendimizi. İkimiz de diğerinin suçlu olduğuna inandığımız için, geri adım atmak istememiştik. Sonuçta çatışmayla, karşılıklı üzme ve üzülmelerle dolu bir süreç yaşamıştık. Ben bu tarz sohbetlerimizde; eğer bir gerginlik olursa, ki bunun olmaması imkânsız, önce zor da olsa, gerçekte neyi anlatmak istediğimizi birbirimizin anlamasını sağlamamızı istedim. Burada amacım yanlış anlamalardan dolayı gereksiz gerginliği önlemek istememdi.
         Günlük yaşam içinde bizler de çocuklarımız da bir temponun içindeyiz ve çevrelerimizde farklı şeylerin etkisi altında kalıyoruz. Bu çevresel etkenler olumlu olduğu kadar olumsuz şeyler de olabiliyor. Bir araya geldiğimizde bu ruh halini de beraberimizde taşıyoruz. Bu ruh halini ilk yansıttığımız kişiler ailemiz oluyor. Eğer olumsuz şeylerden etkilenmişsek karşımızdakini anlamaktan uzak oluyoruz. İşte böylesi anlarda, sorunun kaynağı olabiliyor. Bu durum için benim bulduğum çözüm, bunu kızıma açık yüreklilikle anlatmak oldu. Kafam başka şeylerle meşgulken, kızgın, sıkkın veya üzgün olduğumda onu dinleyemediğimi ve beni o zamanlar için anlamasını rica ettim.
         Deneyimlerimden çıkardığım şuydu, eğer biz onları gerçekten de birey olarak kabul eder ve onlara samimiyetle açıklama yaparsak, onlar da bize daha anlayışla yaklaşıyorlar. Unutmamamız gereken şeylerden biride; onların hızlı bir büyüme içinde oldukları. Bu büyüme sadece bedensel değil, duygusal açıdan da büyüyor ve değişime uğruyorlar. Bir nevi evrim geçiriyorlar.  Bu sürecin hızı onları şaşkına döndürüyor ve saldırgan yapıyor. Şöyle düşünelim; biz anneler hamilelik sürecinde daha duygusal olabiliyor veya daha önce yapımızda olmayan yeni davranış biçimleri sergiliyor, düşünce ve davranışlarda bulunabiliyoruz. Çünkü hormonsal olarak meydana gelen değişimler bizi buna itiyor. İşte çocuklarımız için de durum bu, onlar da hormonsal değişimlere uğruyorlar. Saldırgan, üzgün, kızgın ve tembel olmaları onların içinde bulundukları bu durumdan kaynaklanıyor.
Nasıl ki bizler hamilelik sürecinde çevremizde olanlardan anlayış, hoşgörü, sevecenlik bekliyorsak ve bulamayınca inciniyorsak, çocuklarımız da, açıkça ifade edemeseler bile, aynı anlayışı bizlerden bekliyorlar...
         Bizlere de daha anlayışlı ve sevecen olmak düşüyor. 

27 Nisan 2012 Cuma

En büyük kıvancım, sonsuza dek annen olmaktır.


 “Keşke Gerçek Olsa” kitabından alıntı. Yazarı Marc Levy

................................; ben senin annendim; korkularım, kuşkularım, başarısızlıklarım, pişmanlıklarım ve zaferlerimle bir kadındım da. Sana bol bol öğüt verirken, ben de yanılgılara uğradım, hatta bu sık sık başıma geldi. Anne babalar, bir gün rollerinin bize kalacağını anlamadan, ömrümüz boyunca aşmaya çabaladığımız dağlardır.
Biliyor musun, hayatta çocuk yetiştirmekten daha karmaşık bir iş yok. Bütün ömrünü, doğru bildiklerini vermekle geçiriyorsun, bir yandan da sürekli yanılgıya düştüğünün farkındasın. Ama pek çok anne baba için, zaman zaman ellerinde olmadan bencilliğe kapılsalar da, var olan tek şey sevgidir.
...................................
Elimden gelenin en iyisini yaptım aşkım; benim gibi bir kadının iyi yönleri ve kusurlarıyla yapabileceğinin en iyisini yaptım; ama bil ki sen benim bütün yaşamım, yaşama nedenimdin, başıma gelen en önemli, en güzel şeydin. .........
En büyük kıvancım, sonsuza dek annen olmaktır.
Seni seviyorum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Bana seni anlamam için yardım et.


Merhaba Genç Arkadaşım,
Senin geçmekte olduğun şu süreçten ben de geçmiş olmama rağmen seni anlamakta yine de zorlanıyorum. Zaman bana çok şeyi sunarken birçok şeyi de alıp götürdü. Bunlardan biri de gençliğimdi.
Bütün korkularımdan sıyrılarak seni anlamayı istiyorum, bana yardım et. Bana seni anlat. Sen sustukça benim korkularım artıyor. Bana seni anlamam için yardım et.

Haluk Yavuzer "Gençleri Anlamak"


Tavsiye edebileceğim bir kitap.




            Haluk Yavuzer bu kitabında günümüz gençlerini gelişim ve kültürel özelliklerini dikkate alarak tanıtmış. Kitapta, Türkiye'de, gençler üzerine yapılan anketler bulunuyor. Gençler kendi kültürümüz içinde irdelenmiş, bu nedenle anlaşılması daha kolay. Gençlik döneminde yoğun şekilde yaşanan sorunları ele almış ve çözüm önerileri de üretiyor.
           Türkiye'de yayımlanan sayılı kitaplardan birisi ve ben başvuru kaynağı olarak kullanıyorum. Ülkemizdeki eksiklik göz önünde bulundurulduğunda eksikliği dolduran bir kitap ama bizlerin daha fazlasına ihtiyacı var.

24 Nisan 2012 Salı

Gençlerle İletişim



Kızım genç bir kız olma yolunda ilerlerken, ben de genç kız annesi olmanın sancılarını çekmeye başladım.  Kızımla yabancılaşmayı ve iletişim kurmadaki zorluğu yaşadım ve hala da yaşıyorum. Ben bunu aksiyon filmlerine benzetiyorum, bir sonraki sahnede ne olacak? Bunu  tahmin etmek oldukça güç. Tam yeni duruma ayak uydurmuşken ve rahat bir nefes alabilirim diye düşünmeye başlamışken yeni bir aksiyonla karşı karşıya kalmak ve işin en kötüsü de ne yapacağını bilememek, çok kötü. 
Anneliğin bir okulu yok, kendi anne-babalarımızdan öğrendiklerimiz de çok uygulanabilir yöntemler değil.  Ben, günümüz anne-babalarının bu anlamda iki kat fazla çaba sarf etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Önümüzde anne-babalarımızdan öğrenmiş olduğumuz yapıcı deneyimlerimiz yok denecek kadar az. Okuduklarımdan ve gözlemlediklerimden edindiğim izlenime göre Türkiye geneli düşünüldüğünde durum bundan ibaret.
Ben bu eksikliği kitaplardan giderme çabasına girdiğimde hayal kırıklığına uğradım. Ülkemizde bu konuda yazılmış kitap sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. yapmış olduğum kişisel araştırmada gördüğüm buydu. Düşündüm ki bu konuda buradan fikir alışverişi yaparak. Edindiğimiz deneyimleri paylaşabiliriz.
Gençlerle iletişim konusunu sadece yetişkinler açısından değil, gençler açısından da irdelemeli ve onların da fikirlerini almalıyız. Burası aynı zamanda onların da düşüncelerini, sıkıntılarını ve bizlerden beklentilerini dile getirdikleri bir platform olsun. Bu düşüncelerle yola çıkarak bu blogu oluşturdum. 
Deneyim ve düşüncelerimizin ötesinde, elimden geldiğince yararlı bilgileri buradan sizlere ulaştırmaya çalışacağım.