11 Ocak 2013 Cuma

Konuşmak ve Yazmak üzerine & Platon / PHAIDROS

‎" Bakmayın kitaplar yazdığıma. Aslında konuşmayı yazmaya tercih ederim.Yazmaktan çok konuşmayı tercih ederim, çünkü yazı bir kez yazıldı mı artık sağda solda dolaşmaya başlar ve onu anlayabilecek olanın da anlamayacak olanın da eline geçer.

Yazmaktan çok konuşmayı tercih ederim, çünkü yaptığım hakikat yolculuklarını yazarak kayıt altına aldığımda, hakikatin ne olduğunu bilmeyen, onun sürekli araştırılması gereken bir şey olduğunun farkında olmayan bilgisizler, yazdıklarımı okuduklarında hakikati elde ettiklerini sanırlar ve bir daha onun araştırılmasını istemezler ve yazıyla kayıt altına alınmış olanı sorgulamaya kalkanlar çıkarsa onları gençleri baştan çıkarmakla suçlar, en ağır cezalara çarptırmaya uğraşırlar.

Konuşmayı yazmaya tercih ederim, çünkü yazdığım Yazı ben olmadan ne kendini savunabilir ne beni: biri çıkıp ona sorular soracak olsa, ondan anlatılanları daha açık anlatmasını istese yazılı olanın dışında tek bir söz bile söyleyemez; biri çıkıp ona saldıracak, ona haksızlık edecek olsa saldırıya karşılık veremez, kendini savunamaz –hep benim yardımıma muhtaçtır. Yalnızca konuşmadır kendini ve beni savunabilecek güçte olan, yalnızca konuşmadır kimi muhatap alması kimi muhatap almaması gerektiğini bilen. Yazı onun gölgesinden başka bir şey değildir.

Ama yine de yazmaktan kendimi alamam. Çünkü bilirim ki yazı söylediğim sözü kayıt altına alır, böylece onun unutulmasını önler, hatırlanmasını sağlar; onu geleceğe, bulunmadığım yerlere, karşılarında olmadığım insanlara taşır: yaşım iyice ilerlediğinde ona bakıp geçmiş hakikat yolculuklarımı hatırlarım; benden sonra izimden yürümek isteyenler ona bakıp izimi bulurlar.

Şan, şöhret ya da para kazanmak için değil, yalnızca hoşça vakit geçirmek ve geçirtmek için yazarım..."

10 Ocak 2013 Perşembe

Kevin Hickey henüz 15 yaşında bir çocuk ve Londra’daki “Guy's Hospital”ın çocuk psikiyatrisi servisinde yatıyor.


Yapılan zeka ve kültür testleri Kevin'in aslında son derece aklı başında bir çocuk olduğunu ortaya koyuyor. Doktorları ise Kevin’in ebeveynlerinin kendisini eğitememeleri sonucu bunalım geçirerek hastaneye düştüğünü belirtiyorlar.

Kevin bir gün hasta yatağında kağıdı kalemi eline aldı. Bulunduğu durumu düşünerek yetişkinlere ve tüm eğiticilere hitaben 13 altın öğüt yazdı. Küçük Kevin'in yazdığı bu öğütler şimdi İngiltere'de tüm psikolog, pisikiyatrist, anne-baba ve öğretmenlerin bir numaralı rehberi.

İşte, bir çocuğun ibret alınması gereken ve asla unutulmamasını tavsiye ettiği kurallar:

- Beni şımartmayın, aslında her istediğim şeyi elde edemeyeceğimi biliyorum, sadece sizi deniyorum.

- Bana karşı kararlı davranmaktan çekinmeyin, bunu tercih ederim. Bu, benim kendimi daha güvende hissetmemi sağlar.

- Benim yanlışlarımı benimle uygun bir dille konuşarak kötü huylar edinmemi engelleyin. Bunların erkenden ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde size güveniyorum.

- Benim yanlışlarımı başkalarının önünde söylemeyin, benimle yalnız konuşursanız söylediklerinizi daha iyi anlarım.

- Sizden nefret ettiğimi söylediğimde üzülmeyin. Aslında sizden değil, doğru davranışları öğrenemeyeceğimi düşünerek kendimden nefret ediyorum.

- Herhangi bir olayın sonucunda beni kurtarmayın. Zor işlerden kaçmama fırsat vermeyin. Aslında bana acı vereceğini düşündüğünüz bu yollarla öğrenirim.

- Benim küçük hastalıklarımı büyütmeyin; bunları yenecek güçteyim.

- Düşüncesizce yerine getiremeyeceğiniz şeyleri yapacağınıza söz vermeyin. Bu sözler yerine getirilmediğinde çok kırıldığımı unutmayın.

- Kendimi istediğim kadar iyi anlatamadığımı unutmayın; bunun için ara sıra yanlışlarım olabilir.

- Dürüstlüğümü fazla zorlamayın; kolayca korkup yalan söyleyebilirim.

- Tutarsız olmayın. Bu, benim kafamı iyice karıştırır ve size olan güvenimi sarsar.

- Benden özür dilemeyecek kadar gururlu olmayın. Bazen içten bir özür beni size çok yakınlaştırabilir.

- Unutmayın ki büyümek için sizin anlayışınıza ve sevginize muhtacım, ama bunu size söylemem gerekmez değil mi?



9 Ocak 2013 Çarşamba

Hayatın Oğulları ve Kızları... & Halil Cibran

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onlarında kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever...!

~Halil Cibran~

3 Ocak 2013 Perşembe

“Sonu belli olamayan, ölçülemez sorumlulukların yüklenildiği bir zamanda insanın neşesini koruması küçümsenecek bir özellik değildir, hatta neşeden daha, gerekli olan ne vardır? Eğer içinde neşe yoksa hiçbir şey başarıya ulaşamaz. Aşırı güç, yalnız başına gücün bir kanıtıdır.” Friedrich Nietzsche


OSHO(Aydınlanmanın Ötesi) ...

‎''Dünya ne talihlidir ne talihsiz. Dünya bizim gördüğümüz şey olur. Dünya bizim bakışımızda yaratılır. Her insan kendi dünyasını yaratır. Eğer yaşamda talihsiz olduğunu hissediyorsan problem senin bakışındadır. Eğer çevrende karanlıktan başka bir şey görmüyorsan şüphesiz ışığı gören gözlerini kapatmışsın. Bakışını değiştir. Yeni bir boyuttan kendini izle. Eğer başka insanları ayıplarsan kendi yanlışlarını göremezsin. Eğer yaşamın durumlarını ayıplarsan kendi ruhsal durumunun köklerine ulaşamazsın. Sebepler her zaman senin içindedir.''