27 Mayıs 2013 Pazartesi
16 Mayıs 2013 Perşembe
"İşte böyle birşeydi seni yaşamak, Yarım yamalak"...
Gecenin yarısı, bir kitabın orta yerinden başlamak gibiydi;
Seninle birlikte olmak..
"Başını anlamadan sona yaklaşmak..
Sonunu okuyamadan uyuyakalmak"..
Ve uyandığında kaldığın sayfayı karıştırmak"..
"İşte böyle birşeydi seni yaşamak,
Yarım yamalak"...
- Can YÜCEL
Seninle birlikte olmak..
"Başını anlamadan sona yaklaşmak..
Sonunu okuyamadan uyuyakalmak"..
Ve uyandığında kaldığın sayfayı karıştırmak"..
"İşte böyle birşeydi seni yaşamak,
Yarım yamalak"...
- Can YÜCEL
11 Mayıs 2013 Cumartesi
Bir onurdur Anne olmak...
Sadece bir çocuğu dünyaya getirmek değildir anne olmak, uzun soluklu bir yürüyüştür. Egoyu tatmin
etmek değil, bütün hayatını ona göre değiştirmektir, onu hayatına göre
değiştirmek değil. Zor zanaattır anne
olmak, aynı zamanda bir sanattır...
Hem
büyük mutluluk, hem büyük sorumluluktur, az uyumayı peşinen kabul etmektir,
maratona katılmışçasına koşarak yaşamaktır, gönüllü köleliktir ama her şeyden
önce bir onurdur anne olmak...
Birlikte
büyümek, birlikte ağlamaktır, yeniden genç olmaktır, sataşmaktır, kapışmaktır, koklaşmaktır
ama en önemlisi anlamlı olmaktır, iyi ki varsın hayatımda diyebilmektir...
Bebeğim,
bana bu mutluluğu ve onuru yaşattığın için teşekkür ederim... Varlığınla anlam
buluyor bütün yaşamım, iyi ki varsın...
Eşsiz
varlığınla yaşadığım bu mutluluğu, en başta canım annem olmak üzere bütün annelerle
paylaşıyorum. Anneler gününüz kutlu olsun...
10 Mayıs 2013 Cuma
* Osho - Çocuk / Kendin Olma Özgürlüğü
''
Çocuk anne babalar tarafından çirkin şekillerde koşullandırılıyor. Anne baba koşullandırması dünyadaki en büyük köleliktir. Bu tamamıyla ortadan kaldırılmalıdır. Sadece o zaman insan, ilk defa, gerçekten özgür, hakikaten özgür, sonuna kadar özgür olacaktır, çünkü çocuk insanın babasıdır.
Şayet çocuk yanlış bir şekilde büyütülürse o zaman tüm insanlık yanlış yöne gider. Çocuk tohumdur. Şayet tohumun kendisi zehirlenmişse, bozulmuşsa, o zaman özgür bir insan bireyi için hiçbir umut yoktur, o zaman bu rüya asla gerçek olamaz. Kişilik senin içinde, senin doğanın içinde anne baba, toplum, din adamı, politikacı ve eğiticiler tarafından üretilmiştir. Onların tüm amacı her çocuğu, kurumsallaşmış olan topluma uyum sağlayacak şekilde sakatlamaktadır, her çocuğu mahvetmektedir.
Bir korku vardır: Şayet çocuk en başından itibaren koşullanmadan bırakılırsa o öylesine zeki, öylesine tetikte ve farkında olacaktır ki onun tüm yaşam tarzı bir başkaldırı olacaktır. Ve hiç kimse asileri istemez; herkes boyun eğen insanlar ister. Anne babalar boyun eğen çocukları sever ve unutma ki boyun eğen çocuk en aptal olandır. Başkaldıran çocuk ise zeki olandır ama ona saygı duyulmaz ya da o sevilmez. Öğretmenler onu sevmez, toplum ona saygı göstermez; o kötülenir. Ben ise senin çocuklara saygı duymanı isterim.''
Çocuk anne babalar tarafından çirkin şekillerde koşullandırılıyor. Anne baba koşullandırması dünyadaki en büyük köleliktir. Bu tamamıyla ortadan kaldırılmalıdır. Sadece o zaman insan, ilk defa, gerçekten özgür, hakikaten özgür, sonuna kadar özgür olacaktır, çünkü çocuk insanın babasıdır.
Şayet çocuk yanlış bir şekilde büyütülürse o zaman tüm insanlık yanlış yöne gider. Çocuk tohumdur. Şayet tohumun kendisi zehirlenmişse, bozulmuşsa, o zaman özgür bir insan bireyi için hiçbir umut yoktur, o zaman bu rüya asla gerçek olamaz. Kişilik senin içinde, senin doğanın içinde anne baba, toplum, din adamı, politikacı ve eğiticiler tarafından üretilmiştir. Onların tüm amacı her çocuğu, kurumsallaşmış olan topluma uyum sağlayacak şekilde sakatlamaktadır, her çocuğu mahvetmektedir.
Bir korku vardır: Şayet çocuk en başından itibaren koşullanmadan bırakılırsa o öylesine zeki, öylesine tetikte ve farkında olacaktır ki onun tüm yaşam tarzı bir başkaldırı olacaktır. Ve hiç kimse asileri istemez; herkes boyun eğen insanlar ister. Anne babalar boyun eğen çocukları sever ve unutma ki boyun eğen çocuk en aptal olandır. Başkaldıran çocuk ise zeki olandır ama ona saygı duyulmaz ya da o sevilmez. Öğretmenler onu sevmez, toplum ona saygı göstermez; o kötülenir. Ben ise senin çocuklara saygı duymanı isterim.''
Aziz NESİN - Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz
''Bir insan pek çok türlü ölür. Hukuki olarak ölür, siyasi olarak ölür, fiziki olarak ölür, psikolojik olarak ölür. İnsanın tam olarak yaşayabilmesi için, bunların hepsinin birden yaşaması gerekir.''
İşte bu yüzden kahveyi seviyorum... :)
Ne zaman; hayatında bazı şeyler çekilmez hale gelirse,
Ne zaman; yirmi dört saat kısa gelmeye başlarsa,
O zaman; kavanoz ve iki fincan kahveyi hatırlayınız…
İşte kavanoz ve iki fincan kahvenin hikayesi
Bir gün bir felsefe profesörü, elinde bazı malzemelerle derse gelir. Ders başladığında; hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe kavanozunu alır. Sonrada kavanozu ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ardından öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar…
Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söylerler.
Bunun üzerine; profesör önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını, kavanoza döker. Çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurmaya başlar. Profesör yeniden kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Öğrenciler yine hep birlikte; ‘evet doldu’ derler.
Profesör bu defa da, masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Profesör yine aynı soruyu sorar. Öğrenciler de yine koro halinde ‘evet doldu’ derler.
Profesör bu kez ise masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır. Başlar kahveyi kavanozun içine dökmeye. Bu kez de kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlar… Ardından profesör öğrencilerine nasihat etmeye başlar;
‘Bu kavanoz sizin hayatınızdır.
Tenis topları; Hayatınızdaki önemli şeylerdir. Yani aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız gibi. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bunlar hayatınızı doldurmaya yeter.
Çakıl taşları ise; Sizin için daha az önemli olan diğer şeylerdir. Yani işiniz, eviniz, arabanız gibi.
Kum ise; diğer ufak tefek şeylerdir. şayet kavanoza önce kum doldurursanız; Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz.
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi; ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz; Bu defa da önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan şeylere çevirin.
Çocuklarınızla oynayın.
Sağlığınıza dikkat edin.
Sevdiklerinizle yemeğe çıkın.
Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin.
Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur…’
Bu arada bir öğrenci merakla şu soruyu sorar; ‘Hocam peki, o iki fincan kahve nedir?’ Profesör gülerek cevaplar; ‘Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun; Her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır…’
Ne zaman; yirmi dört saat kısa gelmeye başlarsa,
O zaman; kavanoz ve iki fincan kahveyi hatırlayınız…
İşte kavanoz ve iki fincan kahvenin hikayesi
Bir gün bir felsefe profesörü, elinde bazı malzemelerle derse gelir. Ders başladığında; hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe kavanozunu alır. Sonrada kavanozu ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ardından öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar…
Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söylerler.
Bunun üzerine; profesör önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını, kavanoza döker. Çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurmaya başlar. Profesör yeniden kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Öğrenciler yine hep birlikte; ‘evet doldu’ derler.
Profesör bu defa da, masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Profesör yine aynı soruyu sorar. Öğrenciler de yine koro halinde ‘evet doldu’ derler.
Profesör bu kez ise masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır. Başlar kahveyi kavanozun içine dökmeye. Bu kez de kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlar… Ardından profesör öğrencilerine nasihat etmeye başlar;
‘Bu kavanoz sizin hayatınızdır.
Tenis topları; Hayatınızdaki önemli şeylerdir. Yani aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız gibi. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bunlar hayatınızı doldurmaya yeter.
Çakıl taşları ise; Sizin için daha az önemli olan diğer şeylerdir. Yani işiniz, eviniz, arabanız gibi.
Kum ise; diğer ufak tefek şeylerdir. şayet kavanoza önce kum doldurursanız; Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz.
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi; ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz; Bu defa da önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan şeylere çevirin.
Çocuklarınızla oynayın.
Sağlığınıza dikkat edin.
Sevdiklerinizle yemeğe çıkın.
Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin.
Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur…’
Bu arada bir öğrenci merakla şu soruyu sorar; ‘Hocam peki, o iki fincan kahve nedir?’ Profesör gülerek cevaplar; ‘Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun; Her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır…’
8 Mayıs 2013 Çarşamba
7 Mayıs 2013 Salı
Gandhi - Sevgi Üzerine
Sevgi hiçbir zaman istemez... O, daima verir... Sevgi, her zaman ıstırap çeker, hiçbir zaman ne gücenir, ne de intikam alır.
Bana muhalefet edene sevgiden başka verilecek bir şeyim yoktur... Onlara sevgiyi sunmakla kendilerini daha yakınıma çektiğimi kabul ederim...
Sevdiğiniz insanların şefkatine bağlı sevgi, maddidir...
Halbuki hakiki sevgi şahsi ıstırap olup ihtimam aramaz...
Dünyayı ancak sevgi tutar...
Hayat yalnız sevginin olduğu yerde bulunur...
Sevgisiz hayat ölümdür. Sevgi, yüz tarafı hakikat olan akçenin tersidir...
Hakikat ve sevgi ile bütün dünya fethedilebilir...
Sevgi, dünyada en ince bir kuvvettir...
6 Mayıs 2013 Pazartesi
İç Özgürlük – J.Krishnamurti
Hiç ırmak kıyısında yürürken ırmağın kenarındaki göllenmiş su birikintisi gözünüze takıldı mı? Herhalde balıkçılar kazmış olmalı bu çukuru. Ama ırmakla olan bağlantısı kapanmış. Irmak durmadan aynı kararda derinlemesine ve genişlemesine akıyor. Irmağın kıyısında göllenmiş su birikintisiyse ırmağın yaşamıyla ilintisi kesilmiş olduğundan üzeri pislikten bir kabukla örtülmüş olarak öyle durgun ve ölü durup duruyor. İçinde balık da yok. Buna karşın ırmak yaşam ve canlılık dolu, hızla akıp gidiyor.
İnsanlar da tıpkı böyledir. Hızla akan yaşamın yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar. işte o havuzda kokuşur ve ölüp giderler. Şöyle söyleyeyim: bizim istediğimiz bazı şeylerin hep aynı kalması, bazı isteklerimizin hiç değişmemesi ,zevkli olan haz veren şeylerin hep sürüp gitmesi, özetle sevdiğimiz beğendiğimiz şeylerin hiç değişmeden öyle kalmasını istiyoruz. Küçük bir çukur kazıyoruz yaşam selinden korunmak için çevresinde barikatlar kuruyoruz. O çukurun içinde kendimizi ailemizle tutkularımızla ve tanrılara çeşitli tapınma yöntemlerimizle kapatıyoruz ve o çukurda ölüp gidiyoruz. Yaşamın yanımızdan akıp gitmesine seyirci kalıyoruz.
Çevresine duvar örmemiş kazandıklarıyla biriktirdikleriyle öğrendikleriyle kendini yük altına sokmayan, zamanın dışında zamanın ötesinde güven aramadan güven peşinde koşmadan yaşayan bir zihin.. işte böyle bir zihin için yaşam olağanüstü güzel bir şeydir. Böyle bir zihin başlı başına yaşam yaşamın ta kendisidir.
İnsanlar da tıpkı böyledir. Hızla akan yaşamın yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar. işte o havuzda kokuşur ve ölüp giderler. Şöyle söyleyeyim: bizim istediğimiz bazı şeylerin hep aynı kalması, bazı isteklerimizin hiç değişmemesi ,zevkli olan haz veren şeylerin hep sürüp gitmesi, özetle sevdiğimiz beğendiğimiz şeylerin hiç değişmeden öyle kalmasını istiyoruz. Küçük bir çukur kazıyoruz yaşam selinden korunmak için çevresinde barikatlar kuruyoruz. O çukurun içinde kendimizi ailemizle tutkularımızla ve tanrılara çeşitli tapınma yöntemlerimizle kapatıyoruz ve o çukurda ölüp gidiyoruz. Yaşamın yanımızdan akıp gitmesine seyirci kalıyoruz.
Çevresine duvar örmemiş kazandıklarıyla biriktirdikleriyle öğrendikleriyle kendini yük altına sokmayan, zamanın dışında zamanın ötesinde güven aramadan güven peşinde koşmadan yaşayan bir zihin.. işte böyle bir zihin için yaşam olağanüstü güzel bir şeydir. Böyle bir zihin başlı başına yaşam yaşamın ta kendisidir.
4 Mayıs 2013 Cumartesi
3 Mayıs 2013 Cuma
2 Mayıs 2013 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)