Hiç ırmak kıyısında yürürken ırmağın kenarındaki göllenmiş su birikintisi gözünüze takıldı mı? Herhalde balıkçılar kazmış olmalı bu çukuru. Ama ırmakla olan bağlantısı kapanmış. Irmak durmadan aynı kararda derinlemesine ve genişlemesine akıyor. Irmağın kıyısında göllenmiş su birikintisiyse ırmağın yaşamıyla ilintisi kesilmiş olduğundan üzeri pislikten bir kabukla örtülmüş olarak öyle durgun ve ölü durup duruyor. İçinde balık da yok. Buna karşın ırmak yaşam ve canlılık dolu, hızla akıp gidiyor.
İnsanlar da tıpkı böyledir. Hızla akan yaşamın yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar. işte o havuzda kokuşur ve ölüp giderler. Şöyle söyleyeyim: bizim istediğimiz bazı şeylerin hep aynı kalması, bazı isteklerimizin hiç değişmemesi ,zevkli olan haz veren şeylerin hep sürüp gitmesi, özetle sevdiğimiz beğendiğimiz şeylerin hiç değişmeden öyle kalmasını istiyoruz. Küçük bir çukur kazıyoruz yaşam selinden korunmak için çevresinde barikatlar kuruyoruz. O çukurun içinde kendimizi ailemizle tutkularımızla ve tanrılara çeşitli tapınma yöntemlerimizle kapatıyoruz ve o çukurda ölüp gidiyoruz. Yaşamın yanımızdan akıp gitmesine seyirci kalıyoruz.
Çevresine duvar örmemiş kazandıklarıyla biriktirdikleriyle öğrendikleriyle kendini yük altına sokmayan, zamanın dışında zamanın ötesinde güven aramadan güven peşinde koşmadan yaşayan bir zihin.. işte böyle bir zihin için yaşam olağanüstü güzel bir şeydir. Böyle bir zihin başlı başına yaşam yaşamın ta kendisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder