30 Haziran 2012 Cumartesi

Uçurtma Avcısı



Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderi, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğıllar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü..
.


Liste Fiyatı: 16,00  TL.Kitapyurdu Fiyatı: 12,00  TL.
Tedarik süresi Aynı GünKazanacağınız puan: 24
Çeviren: Püren Özgören
Yayın Yılı: 2012
Kitap Kağıdı
375 sayfa
13,5x19,5 cm
Karton Kapak
ISBN:9752891456
Dili: TÜRKÇE

29 Haziran 2012 Cuma

(Halil Cibran-Aşk Mektupları)

‎''Ruhumun mağaraları hakkında ne diyebilirim ki? Sizi böylesine korkutan bu mağaralarda, aşamalı filizlenen yollarda ve aşırı büyümüş ormanlarda giden insanların beni bıktırdığı zamanlarda gider saklanırım. Başımı dinleyebileceğim başka bir yer bulamadığımda ruhumun mağaralarına çekilirim ve sevdiklerimden bazılarının bu mağaralara girme cesareti varsa, orada sadece dizlerinin üstüne çökmüş ve dua eden bir insan bulacaklar.''



"http://ortak.kitapyurdu.com/affiliate/kayanyazi/kitapyurduframe.asp?type&konu=A&AID=24076" 





28 Haziran 2012 Perşembe

HERŞEY SENDE GİZLİ & CAN YÜCEL

Yerin seni çektiği kadar ağırsın 
Kanatların çırpındığı kadar hafif.. 
Kalbinin attığı kadar canlısın 
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

''Genellikle insanlar sizi kritik edip sizinle alay etmek için her zaman bir eksiğinizi bulacak ve kimse sizi olduğunuz gibi kabul etmeye yanaşmayacaktır. Bunun için,doğru bildiğiniz şekilde yaşayın ve kalbinizin sizi yönlendirdiği yere gidin…! '' Charlie Chaplin


27 Haziran 2012 Çarşamba

Küçük bir kızken...


‎"Küçük bir kızken hep evin tepesinde uçmak isterdim.Geceleri gözlerimi kapatıp çatıda olduğumu ve annemle babamı yatakta seyrettiğimi hayal ederdim. Sonra çatıdan sıçrayıp...uçardım...Bütün komşular uyurken ben havada süzülerek camlarından içeriye bakardım.Uçardım ve...ağaçlarda dinlenirdim.Yapabileceğimi biliyordum ama onlara hiç söylemedim.Birileri bir kez öğrenince...seni düşürebilirler...."

Elaine Stalker (Faye Dunaway) Arizona Dream 1993 Emir Kusturica

26 Haziran 2012 Salı

Ümit Yaşar Oğuzcan


Bana bir şarkı söyle
İçinde hüzün olsun
Bana bir şarkı söyle
İçinde yüzün olsun

Başına kuşlar konsun
Sonunda gurbet olsun
Yare doymamak olsun
Bana bir şarkı söyle

İçinde toprak olsun
Sararmış yaprak olsun
Dillerde bayrak olsun
Bana bir şarkı söyle

Zemheride güller açsın
Ağustos’ta karlar yağsın
Yarınlara umut kalsın
Bana bir şarkı söyle

Bana bir şarkı söyle
İçinde hüzün olsun
Bana bir şarkı söyle
İçinde hüzün olsun

Nemrut dağı gülün olsun
Her bir atın teli olsun
Coşkun bahar seli olsun
Bana bir şarkı söyle

Bana bir şarkı söyle
İçinde hüzün olsun
Bana bir şarkı söyle
İçinde yüzün olsun

Başına kuşlar konsun
Sonunda gurbet olsun
Yare doymamak olsun

İçinde toprak olsun
Sararmış yaprak olsun

Dillerde bayrak olsun
Bana bir şarkı söyle

veli'ye saydılar bizi


uyur idik uyardılar, diriye saydılar bizi,
koyun olduk, ses anladık sürüye saydılar bizi

halimizi hal eyledik, yolumuzu yol eyledik
her çiçekten bal eyledik, arıya saydılar bizi 

aşk defterine yazıldık, pir divanına dizildik,
bal olduk, şerbet ezildik, doluya saydılar bizi 
pir sultan'ım haydar şunda, çok keramet var insanda,
o cihanda, bu cihanda 
veli'ye saydılar bizi

Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi, öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an... Bozmadım. Özdemir ASAF

‎''Dünyaya bir daha gelirsen nasıl bir hayat isterdin sorusuna kim ne derdi bilmiyorum ama, ben aynı ananın evladı olmak isterdim. '' | Ataol Behramoğlu |

SEVGİLERDE&Behçet NECATİGİL


Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya 
her şeyi

Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.


25 Haziran 2012 Pazartesi

"Mutlu Olmak"


"Ben çocukken annem bana hep hayatın anahtarının mutluluk olduğunu anlatırdı. Okula gitmeye başladığım zaman, sınavda bana 'Büyüyünce ne olmak istiyorsun?' diye sordular. Ben de onlara 'Mutlu olmak istiyorum' diye cevap verdim. Onlar bana, soruyu anlamadığımı söylediler. Ben de onlara, asıl onların hayatı anlamadıklarını söyledim."

John Lennon

Öyle sokak adamıydık işte,

Bir yaranın içindeydik, sözcükleri nereye koyduğumuza hiç dikkat etmezdik. Bazı paragraflarda canımız çok yanardı. Bizi tatlı umutlarla aldatanlara karşı acımasız olmazdık, izlerdik onları. Kabuğumuzu kaldırırlardı, dert yanmazdık. 

Kibirli bir doğamız, sokağımız, hayatımız yoktu, öyle gözükürdük. Hayat yumuşaktı, her şeyi çözerdi. Gerçekleri görürdük ama gülerdik, tipik sokak adamlarıydık. Var olduğumuzu bilmek, başka bir trenin penceresine dayanmış, camın solgunlaştırdığı bir yolcuymuşuz gibi, uzaklara dalmak zevk verirdi bize. Kendimizi hiç doğal hissetmedik, çünkü doğal olmaya çalışmak bile bir yenilgidir. Yenilmeyi seçmedik, olduğumuz istasyonda bekledik.

Aslında çok duygu ve düşünce uğradı bizim istasyona, bizim vagon belliydi, onu hiç boş yollamadık. İçindeydik, uzanırdık. Farklı bir dünyaydı bizimkisi. Gökyüzünde de olsak hep yerdeydik.

Sıcak gelirdi yer bize, hep yerlerdeydik zaten. İçimizde bir kutu vardı, içimizdeki insanı alır oraya atardık. Sonra uyurduk.

Öyle sokak adamıydık işte,

Özgür Bacaksız 

Yüksek Topuklar - Murathan Mungan


Ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; Öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum. 

20 Haziran 2012 Çarşamba

YAŞAMAYA DAİR



Yaşamak şakaya gelmez, 
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...


Nazım Hikmet Ran

17 Haziran 2012 Pazar

Zayıf Karakterli Topluluklarda Acı Çekenler!!!


            Çocuğunuza; birisi sadece güçlüyken değil, haklıyken yanında olmanın onurlu ve cesur bir davranış olduğunu öğretin.
            İnsan davranışlarını inceleyen bilim insanları; güçlü insanın veya grubun yanında yer almak eğiliminin aslında kendi güçsüzlüğünü gizlemek olduğunu vurgulamaktadırlar. İnsanoğlu eleştiriden hoşlanmaz, hele ki bu olumsuz bir eleştiriyse bundan kaçınır, bunun neticesinde de çoğunluğa aykırı düşmek işine gelmez ve güçlü olanın arkasına gizlenmeyi tercih eder. Bu güçsüz bir kişiliğin göstergesidir. Güçsüz kişilik, önce ailede olmak üzere, toplumda ve özellikle eğitim kurumlarında pekiştirilir. Çocuğun düşünmesi engellendikçe çocuk sorgulamadan boyun eğmeyi öğrenir. Çünkü sorgulamak ona olumsuzlukları yaşatmaktadır. Çocukluğunda edindiği yaşam deneyimi sorgulamamaksa çocuk bunu farkında olmadan karakterinin bir parçası haline getirir. İlerleyen yaşlarında ve bütün yaşamı boyunca bu karakteri yanında taşıyacak ve korktuğu her ortamda grup psikolojisine uyarak çoğunluğun yanında yer alacaktır. Çoğu zaman savunduğu fikrin ne olduğunu bilmeyecek, kendisine ters gibi de gelse çoğunluğa boyun eğecektir. Hatta kendi düşüncesi hiç olmayacak ya da ortama göre farklı şeyleri savunacaktır. Bu da sağlam ilişkiler kurmasını engelleyecektir.
            Çevremizde bu tip kişiliklere çok sık rastlarız. Bu kişiler toplum tarafından genelde eleştirilen, güvenilmeyen kişiliklerdir. İşin en karmaşık yanı ise bu tarz kişilik geliştirmiş insanların kendileri gibi olan insanlarla iletişimleridir. Birliktelikleri dostluğa ve sevgiye değil, çıkar ve menfaat ilişkilerine dayanır. Bu tarz güçsüz kişilik sahibi insanların çokluğu toplumsal hayatın içindeki genellemede, o topluluğun genel görüntüsünün bu yönde olmasına neden olur. Duymuşsunuzdur, bazı iller, ilçeler, ülkeler veya da gruplara yapılan yakıştırmaları.
Toplumdaki yanlışın çoğunluk tarafından benimsenerek gelecek kuşaklara aktarılması ve günden güne çoğalması, o toplumun içinde bulunan, doğru davranışı benimsemiş kişiler için zor bir durumdur.  Çünkü o kişiler istisna olsalar da hem o genellemenin bir parçası olmak zorundadırlar hem de o tarz insanlarla yaşamanın zorluğunu çekmektedirler.
Bu yazımı, zayıf karakterli toplulukların içinde acı çeken güçlü kişiliklere armağan ediyorum...

15 Haziran 2012 Cuma

DOĞRULUK KAYGISI



''Düşünce çatışmaları beni ne kırar, ne yıldırır, sadece dürtükler,kafamı çalıştırır. Eleştirilmekten kaçarız: Oysa ki bunu kendiliğimizden istememiz, gelin, bizi eleştirin dememiz gerekir: Hele eleştirme bir ders gibi değil de bir karşılıklı konuşma gibi olursa. Biri çıkıp bizim düşüncemizin tersini söyledi mi, onun doğru söyleyip söylemediğine değil, doğru yanlış, kendi düşüncemizi savunmaya bakarız. Bizi düzeltmek isteyene kollarımızı açacak yerde, yumruklarımızı sıkıyoruz. Ama ben dostlarımın bana sert davranmasını istiyorum.

Sen bir budalasın, saçmalıyorsun, desinler bana. Ben, dostlar arasında açık, yiğitçe konuşulmasını isterim; dostların düşünceleri neyse sözleri de o olmalı. Kulaklarımızı öyle sert öyle kaba birer kulak yapmalıyız ki, salon konuşmalarının yumuşak seslerini duymaz olsunlar. Ben, bir araya gelen insanların, sertçe, erkekçe konuşmalarını isterim. Dostlar arasındaki bağlar sert, yırtıcı olmalı: Nasıl ki aşk da ısırmalar, kanatmalar ister! Dostluk kavgacı olmadı mı, sağlam ve cömert de değildir. Nazlı, yapmacık bir hava, birini kırma korkusu dostluğa rahat nefes aldırmaz.''

Montaigne / Denemeler

13 Haziran 2012 Çarşamba

Gözler Yalan Söylemez

İnsanın kalbinde olanı gözleri açıkça belli eder. Gözler kötü bir şeyi asla gizleyemezler. İnsanın içinde doğruluk varsa gözleri de aydınlıktır. Eğer doğruluk yoksa gözler de donuktur. Birisi seninle konuşurken gözlerine bak. Buddha


İnsanlık Aşkı

Gazeteci Lisa Howard "Bir devrimcinin sahip olduğu en önemli özellik nedir?" diye sorar Che'ye.

Che yanıtlar : "Aşk"

Bu yanıt karşısında şaşıran gazeteci şakınlıkla "Aşk !?... Hangi aşk ?" diye sorar.

Che:
- İnsanlık aşkı, doğruluk aşkı ve adalet aşkı.. Bunları benliğinde taşımayan biri asla gerçek bir devrimci olamaz...

12 Haziran 2012 Salı

Kokuşmuş topluma inat kardelen olsun diye.


         Hayat savaşmaktır, yaşam asla adil değil. Bu adaletsizlik içinde vereceğimiz en büyük mücadele güçlü kalabilmektir. Güçlü olmanın ve ayaklarımızı yere sağlam basmanın birincil koşulu gerçekçi ve dürüst olmaktır. Çocuklarımıza vereceğimiz değerlerden beklide en önemlisi budur. Her ortamda, her koşulda doğruları söyleyecek cesaretleri mutlaka olmalı. Kaliteli toplum kaliteli insanlardan oluşur. Kaliteli insanların oluşması ise aileye bağlıdır.
            Dürüstlük yerine hırslı olmayı öğretirsek, yaşam denen savaşı baştan kaybettiririz onlara. Çocukluğumun vazgeçilmezi Charlie Chaplin bu olayı çok güzel özetlemiş ''Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk.
Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz. Makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var.  İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz.”
Çok üzülerek görüyorum ki iyilik ve anlayış denen olguyu toplum olarak yitirmiş bulunmaktayız. Sevgiden, saygıdan ve bunları hissetmekten bihaberiz. Hırs uğruna yapamayacağımız şey yok gibi. Birinin veya birilerinin mutsuzluğundan çıkar sağlamayı marifet sayar olmuşuz. Mutluluğumuzu başkalarının mutsuzluğuna bağlamışız. Birinin yaşamı üzerine hesaplar en yakınları tarafından yapılır olmuş. İnsanın yaşamı kutsallığını yitireli çok olmuşta, bir grup insan sadece var olduğuna inanmaya çalışıyor. Bütün bunları görüp kahrolmamak, umutsuzluğa kapılmamak içten bile değil.
Bütün umutsuzluklarıma rağmen anneannemin “dokuz günlük ömre on günlük nafaka gerek” sözünü hatırlayarak, bitmiş insanlığa rağmen inatla kızıma insan olmanın erdemlerini anlatıyorum. Dürüstlüğün, insancıllığın, sevginin, saygının insan olmak olduğunu, yanlışlıklar karşısında dimdik durarak, her şeye rağmen doğruları söylemesi gerektiğini öğretiyorum.
Kokuşmuş topluma inat kardelen olsun diye. 

2 Haziran 2012 Cumartesi

"Acı Büyümenin Bir Parçasıdır"


‎''Acı, büyümenin bir parçasıdır. Ve unutmayın, bir şey canınızı yaktığında içinizdeki başka bir şey bastırılmıştır. Acıdan kaçınmaktansa içine dalın. Bırakın canınız yansın! Tamamen acısın ki yara tamamen açılsın. Yara bir kere tamamıyla açılırsa iyileşmeye başlar. Acıyı hissettiğinizde ondan kaçarsanız, acı içinizde kalır ve tekrar tekrar karşınıza çıkar.''

Osho

1 Haziran 2012 Cuma

Bir Erkek Çocuğun Kalemiyle " ANNE ":



Dünyada karşılık beklemeden börek yapan tek insandır .
Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir !
Ne kadar üzsen de
10 dakka sonra seni affeden zarif bir türdür,
yağlı bile olsa tiksinmeden saçını okşayan,
kucağına yatıran,
öpüp koklayan tek varlıktır,
meleğin süt verebilenidir.

Yarasın diye
muhallebinin içine ciğer katarak
çocuğuna yediren manyaklık derecesinde yaratıcıdır.
Yemek yemeyen çocuğun dikkatini çekmek için
elindeki tencere ve tavalarla maymunluk yapabilen kişidir.
Kafayı çocuklarıyla bozmuş,
göbek bağı kopsa da yürek bağı asla kopmayan,
sevgi dolu fedakar insan dişisidir.

Bulaşık,ütü, vb yaparken bile
otomatik olarak çene çalan,
kendi kendine konuşan,
anne ne diyon dediğinizde
'sen kendi işine bak,
bi de senle uğraşmayayım şeklinde asortik cevaplar verendir,
"Yemek uzmanı, düzen insanı,
bilgili, kültürlü - her şeyi bilen şahsiyettir.

Yavrularını yol tarafından değil,
kaldırım tarafından yürütendir.
Dizi dizi incidir
lakin gerektiğinde laf sokma dalında da birincidir.
Sevgiliden ayrılma haberi verildiğinde,
"amaaan ben sana daha güzelini bulurum"
diyebilen komik bir karakterdir,

''Oğlum/kızım aradım yoktun.
Ben de mesaj atayım dedim sana.
Gelince ara beni emi aslan evladım.
Kara börülcem benim öptüm annen''
şeklinde mesajlar atabilen tedirgin insandır.
ama...ama
dünyanın en güzel kucağına sahip,
en güzel kokan,harikulade bir varlıktır.

Olmadık yerlerde
"iyi ki doğurmuşum ulen seni!" diyen
ve benim hatırıma
benimle freddy mercury dinleyen bir sabır ağacıdır. Evlatlarını asla ayırmayan,
aynı zamanda birbirinden koruyan güç abidesidir.

Evde biryere uzandığınız an
orada temizlik yapacağı tutan,
temizlik konusunda kayışı kopardığından
temizlikçi gelecek diye evi temizleyen
balans ayarı kaçmış temizlik kaynağıdır,
Mutfakta yaşayan,
evde herkesi idare eden bi tür canlıdır,

İyiliğin,
merhametin,
acaaip bir şefkatin,
sadakatin,
sevginin güçlerini birleştirdiği sonsuz kişidir !!

Oğlunun damat - kızının gelin olduğunu görünce,
çocuğu mezun olunca,
çocuğu gol atınca,
çocuğu hasta olunca,
çocuğu askere gidince,
asmalı kabağı seyredince,
dolar yükselince
velhasıl buna benzer bissürrü şeye ağlayabilen,bu yazıyı okurken duygulanıp - gözleri dolabilen,
ağlamaya meyilli bir yapısı olan duygu pınarıdır.

son kiiii üç dört;
uzakta dursa da yakın hissedilen,
canı hep istenen,
asla vazgeçilmeyen,
dizinin dibinde olmak istenen,
evlatların varlığını varlığına armağan edebileceği,
ıslak - kuru ama heeeep duygulu
en önemlisi; sağı solu oynamayan tek kadın

Bir gün susmayı öğrendim..



Bir gün susmayı öğrendim.. Öyle bir sustum ki, belki sonsuza kadar... susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır,öper sonrada hadi odana git derdi.Yemek hazır olunca annem çağırır bu defada masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer,sesimi duyuramayıncada bağırırdım. Babam sinirlenir," Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme! " derdi.Annemde " Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laftamı konuşturmayacaksın babanla? " diye çıkışır beni odama gönderirdi.

Çaresiz bir şekilde boynumu bükerek odama, yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan " Bizim bir odamız bile yoktu. Her şeye sahip hala ne istiyor anlamadım " diye bağırmaya devam ederdi. " Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık " derdim içimden, ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim...

Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır televizyon izlerdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz!!!

Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; " Bak böyle uslu uslu oyna işte " diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak artık beni odama göndermiyordu. " Son günlerde nede akıllandı benim oğlum " diye komşulara anlatıyordu annem halimi. Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem " Odanı topla " diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor, ama odamı toplamayı beceremiyordum. Annem odama gelip " Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım " dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayıda elimden alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım.

Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zaman ki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. " Hım " dedi. " Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde " dedi. Ben " Hayır o adam değil, bu çocuk sensin " dedim. O " Hayır bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kızda arkadaşın " dedi. Ben yine " Hayır. O büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kızda annem " dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip; " Peki neden bizi küçük çizdin? " dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. " Ben büyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet Amca ile Ayşe Teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde ' Hadi odanıza çekilinde kafa dinleyeyim ' diyeceğim. Ve birde bağıracağım ' Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odalarıda var daha ne istiyorlar ' diye.

Annemle babamın gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı...Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi...

Farkında olmalı insan... Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı..