Bir süredir Mümin SEKMAN’ın “Her Şey
Seninle Başlar” isimli kitabını okuyorum. Bana ivme katmasını, geliştirmesini ve yeni şeyler öğretmesini umarak başladım okumaya. Bu tarz kitapları
seviyorum yani kişisel gelişim kitaplarını ama son zamanlarda aldığım kitaplar
beni bu alanda okuma konusunda şüpheye düşürmüştü. Acaba bu alanda yazılanlar
bu kadar saçmaydı da ben mi bugüne kadar farkına varamamıştım, eğer öyleyse çok
yazıktı bunca yılıma. Böyle düşünceler kafamın içinde dönüp dolaşsa da yine de
bir yanım bu tarz kitap arayışını sürdürdü ve bu arayış sürecinde Mümin SEKMAN’ı
keşfettim. İsmini duymuştum çok kereler ama kitabını alıp okumamıştım hiç, Ege
Üniversitesi Hastanesine gittiğim bir gün bir kitap kafeye ilişti gözüm içeriye
daldım ve kitapları incelemeye başladım. Müthiş bir mutluluktu benim için o an
orada olmak. Zaten oldum olası mutlu etmiştir kitapların varlığı beni ve
oradaki kitapların çoğu kişisel gelişim üzerineydi. Şimdi okumakta olduğum
kitabı aldım, param az olmasaydı diğer kitaplarını da alacaktım. Aslında çok da
emin olarak almadım kitabı ama okumaya başladığımda diğer bayağı bulduğum
kitaplardan farklı olduğunu farkettim. Umut tacirliği yapmıyor, sadece kitap
satma kaygısı gütmüyordu. Bu yönü benim için çok önemliydi. Kişisel gelişim
başlığı altında yüzlerce kitap yazılıp çiziliyor, tabi ben de arka kapaktaki
yazılanları okuyup beğenerek alıyorum ama eve gelip okumaya başlayınca okumak
istemez oluyorum.
Kitap
yazmak işi derin ve geniş yelpazede araştırma, kendini geliştirme ve bu
yelpazenin biz okurlara sunumudur bana göre. Diğer beğenmediğim ya da beni sarmayan
kitaplar, dayanağı olmayan bilgilerle örülü ve benim beynim bilimsel
gerçekliğe, araştırmaya, deneye dayandırılmayan şeyleri kabul etmiyor. Burada kastettiğim
deneyim değil bilimsel dayanağı olan deneydir. Deneyimlerin paylaşıldığı ve
güzel bir şekilde kaleme alınmış iyi anlatımlı kitaplarda var mutlaka ama bu
istisna olarak kalıyor genelin içinde.
Eleştirdiğim, sadece deneyimlerin anlatıldığı, kişisel gelişim(!) kitaplarını günümüz televizyon yayımcılığına benzetiyorum. Bir dizi yaptırıp dizi bekledikleri büyük izleyici kitlesine
kavuşunca, saçma sapan bölümlerle uzatılıp, araya neredeyse dizi süresi kadar
reklam koyup insanları ekran başına bağlama çabalarına. Bu tür TV
programlarından nefret etmişimdir hep, önceleri dizi izlemekten vazgeçmişken
şimdilerde haberler de dahil TV den tamamen vazgeçtim. Bunun nedeni bir yandan
televizyonun iyice yozlaşmış olması bir diğer neden de izlediklerimin hiç de iç
açıcı şeyler olmaması.
Kabul ediyorum bu çok da mantıklı bir tercih değil ama
yalan yanlış ekrana getirilen haberler, gerçeklerinin iç karartıcı olması, çözüm
üretilmeyip ağzı olanın konuşuyor olması, akla zarar programların icadı ve akla
zarar izleyici kitlesini bulması, abuk subuk programların değer görüp haberi
bile yapılıyor olması vs. Çocukluğumdan hatırlıyorum da haberlerin bir ağırlığı
vardı, önemliydi, hayati değeri vardı. Şimdi haberlerin gerçeği yansıtmadığı
bir yana magazinel konulardan haber değeri olan konuları vermeye zamanları kalmıyor.
Velhasıl kelam, bu kitabı beğenmemin
nedeni, günlük yaşamımızda bize çok da yabancı olmayan ama farkına varmadığımız
şeylerin hayatımızı olumlu ya da olumsuz yönlendiriyor olduğunu, sosyal
psikolojik yaklaşımla anlatıyor olması. Kitabın ana omurgasını “başarı” konusu
oluşturuyor. Başarlılı olmanın, ya da olamamanın kökeninde nelerin olduğu,
başarılı olmak için yapılabilecekler, gruplar üzerinde yapılan deneylerin
sonuçlarına göre, insanları başarı ya da başarısızlığa sürükleyen etmenler. Bu
araştırmaları destekleyen başarılı insanlardan örnekler vs.
Bu tarz kitaplar kendimi
gözden geçirmeme, eksikliklerimi keşfetmeme, yaşam yolculuğunda olayları ve
insanları farklı bir şekilde anlamama yardım ediyor. Tavsiye ederim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder