“Dünyada
çatışmadan bol ne var”, dedi Hilal. “Etraf çatışmadan geçilmiyor, mesela bu
vagonda olduğu gibi.”
Son
zamanlarda sesi soluğu kesilmiş olan kız, aniden yolculuğun başındaki haline
dönmüş, küllenmiş bir ateşe körükle gidiyordu. Savaş meydanını fethetmiş, yeni
elde ettiği iktidarını kabul ettirmeye çalışıyordu. Yayıncı hanım, bu taşın
kendisine atıldığını anlamıştı.
“Çatışma
kendini bulamamış ruhların işidir,” diye genel geçer bir karşılık verdi, ama
hedefi tam onikiden vurmuştu. “İnsanlar beni anlayanlar ve anlamayanlar diye ikiye
ayrılır. Beni anlamıyorlarsa, bırakırım o insanlar gönlümü kazanmak için eziyet
çeksinler.”
“Çok
ilginç, ben de böyleyimdir” diye yeni hamle denedi Hilal, “Kendimi hep olduğum
gibi kabul etmiş ve kafama koyduğumu elde etmişimdir. En basitinden şu an bu
vagona yerleşmiş olmam gibi.”
Yao
ayağa kalktı. Bu tür konuşmalara tahammülü yoktu.
Yayıncım
bana baktı. Ne yapmamı bekliyordu? Taraf tutmamı mı?
“Ne
söylediğinin farkında değilsin,” dedi yayıncım bu kez dosdoğru Hilal’in gözlerinin
içine bakarak. “Ben de gücüm herşeye yeter sanırdım, ta ki oğlum doğuncaya
kadar. O an dünya sanki başıma yıkıldı, kendimi zayıf, anlamsız, onu korumaktan
aciz hissettim. Kimin her şeye gücü yeter, bilir misiniz? Çocukların. Çocuk güvensizliği,
korkuyu bilmez, kendi gücüne inanır ve tuttuğunu koparır.
Ne
var ki çocuk zamanla büyür. Zannettiği kadar güçlü olmadığını, ayakta
kalabilmek için başkalarına muhtaç olduğunu anlamaya başlar. Severse sevilmek
ister ve yaşadıkça karşılık görme arzusu iyice büyür. Sahip olduğu güç de dahil
heşeyi fedaya hazırdır, yeter ki sevdiği kadar sevilsin. Sonunda şimdi bulunduğumuz
noktaya varırız: Kabul edilmek, sevilmek için ne yapacağını şaşırmış
yetişkinler olup çıkarız.
Paulo Coelho "Elif' kitabından alıntı.
Paulo Coelho "Elif' kitabından alıntı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder