22 Mayıs 2012 Salı

Kabul edilmek, sevilmek için ne yapacağını şaşırmış yetişkinler olup çıkarız.


            “Dünyada çatışmadan bol ne var”, dedi Hilal. “Etraf çatışmadan geçilmiyor, mesela bu vagonda olduğu gibi.”
            Son zamanlarda sesi soluğu kesilmiş olan kız, aniden yolculuğun başındaki haline dönmüş, küllenmiş bir ateşe körükle gidiyordu. Savaş meydanını fethetmiş, yeni elde ettiği iktidarını kabul ettirmeye çalışıyordu. Yayıncı hanım, bu taşın kendisine atıldığını anlamıştı.
            “Çatışma kendini bulamamış ruhların işidir,” diye genel geçer bir karşılık verdi, ama hedefi tam onikiden vurmuştu. “İnsanlar beni anlayanlar ve anlamayanlar diye ikiye ayrılır. Beni anlamıyorlarsa, bırakırım o insanlar gönlümü kazanmak için eziyet çeksinler.”
            “Çok ilginç, ben de böyleyimdir” diye yeni hamle denedi Hilal, “Kendimi hep olduğum gibi kabul etmiş ve kafama koyduğumu elde etmişimdir. En basitinden şu an bu vagona yerleşmiş olmam gibi.”
            Yao ayağa kalktı. Bu tür konuşmalara tahammülü yoktu.
            Yayıncım bana baktı. Ne yapmamı bekliyordu? Taraf tutmamı mı?
            “Ne söylediğinin farkında değilsin,” dedi yayıncım bu kez dosdoğru Hilal’in gözlerinin içine bakarak. “Ben de gücüm herşeye yeter sanırdım, ta ki oğlum doğuncaya kadar. O an dünya sanki başıma yıkıldı, kendimi zayıf, anlamsız, onu korumaktan aciz hissettim. Kimin her şeye gücü yeter, bilir misiniz? Çocukların. Çocuk güvensizliği, korkuyu bilmez, kendi gücüne inanır ve tuttuğunu koparır.
            Ne var ki çocuk zamanla büyür. Zannettiği kadar güçlü olmadığını, ayakta kalabilmek için başkalarına muhtaç olduğunu anlamaya başlar. Severse sevilmek ister ve yaşadıkça karşılık görme arzusu iyice büyür. Sahip olduğu güç de dahil heşeyi fedaya hazırdır, yeter ki sevdiği kadar sevilsin. Sonunda şimdi bulunduğumuz noktaya varırız: Kabul edilmek, sevilmek için ne yapacağını şaşırmış yetişkinler olup çıkarız.


Paulo Coelho "Elif' kitabından alıntı.

Hiç yorum yok: