İşin kötüsü,
yanlışını görememektir. Öyle olaylar oluyor ki kendimi haklı sanıp savaştığım,
bu uğurda kavga ettiğim ve o kadar eminim ki haklılığımdan... Bazen çok zaman
geçmesine bile gerek kalmadan, teoride haklı ama özünde hatalı olduğumu
farkediyorum. Yapılan davranışı eleştirirken ve bunun yanlışlığını anlatmaya
çalışırken, o davranışın nedenini anlayamamanın hayal kırıklığını da yaşıyorum
beraberinde. İçim sızlıyor böylesi zamanlarda, üzülüyorum göremediklerime, ya
da görüpte algılayamadıklarıma... Bu durumda tek tesellim olayı anlamış olmak
ve bunu telafiye istekli olmamdır.
Gönlümü
sorguya çekiyorum, vicdan mahkemesinde sorguluyorum onu, kötülükle yapmadığımı
anladıktan sonra önce kendimi affediyorum sonra da karşımdakinden af diliyorum.
Onu ne şekilde anladığımı, neyi göremediğimi itiraf ediyorum. Bütün bunları
yaparken, yüreğimin sesini dinliyorum hep, gerçekte ne hissediyorsam onu
çıkarıyorum ortaya ve sözlere döküyorum elimden geldiğince. Bu yöntemi en çok
kızım üzerinde uyguluyorum, yanlışım varsa ve ben bunu anlamışsam mutlaka özür
diliyorum ve bu özrümün arkasında duruyorum. Tutamayacağım sözleri vemiyorum.
Elbette her şey bu kadar düzenli ve özenli gitmiyor, çarpışmalar, atışmalar, bazan
gülerek bazan öfkeyle yapılan taşkınlıklar da oluyor. Ama asıl önemli olan
samimiyetimizdir inanın bana...
Karşımızdaki
insanı değiştiremeyiz, bu boşuna çabadır ama kendimizi değiştirebiliriz. Kendimizi
değiştirdiğimizde ve doğru davranışları benimsediğimizde, gençlerle var olan
sorunun yarısını aşmışız demektir. Çünkü sorun tek taraflı değildir. Büyükler de
hatalar yapabilir. Hele ki olumlu iletişim yönünde temeli zayıf olan, biz
günümüz anne-babaları için, bu durum kaçınılmazdır. Önemli olan bunun farkına
varıp çözüme yönelik adımlar atmamızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder