2 Mayıs 2012 Çarşamba

Yaşamın Başka Yüzü, BASKI!!!

Yaşam bir savaştır, yaşama sevinci ise yaşanmışlıklarla alakalıdır. Hiçbirimiz olumsuz şeylerle karşılaşmayı istemeyiz, ne var ki bu yaşam denen olgunun içinde mümkün değildir. İnsanın yaşam kalitesini ise yaşadığı olaylar karşısındaki tutum ve davranışları belirler. İnsanoğlu duygular yumağıdır, farklı durumlar karşısında farklı duygularla çevrelenir. Kızgınlık, hayal kırıklığı, üzüntü, mutluluk, sevinç, öfke, utanma vb. gibi.  
         Olumsuzluklar karşısında ilk hissettiğimiz duygu süreklilik arz ederse ciddi bunalımlarla karşı karşıyayız demektir. Bu duyguyu bir süre sonra olumlularıyla değiştirmeyi başarırsak yaşamda o raundu kazanmış sayılırız. Anton Çehov “Hayata karşı küskünlüğümüz; yanımızda sandığımız kişileri, karşımızda görmemizle başlar!” demiştir. Bu gerçekten de büyük yıkımdır insan için. Bu tarz yanılgılara daha az düşmemiz insanları iyi tanımamızdan geçer. Saygı, sevgi ve güvenin olduğu sağlıklı ortamlarda yetişmemiş insanlar duygusal anlamda yeterince gelişemezler.  Olayları doğru algılama yeteneği gelişmemiş kişilerse hayatta daha çok üzülürler.
         Baskının, yasakların ve sorgulamanın olmadığı bir eğitim tarzı benimsenmiştir Anadolu’da. Anne ve baba hata yapmaz, onlar en doğruyu bilir, çocuklar onların sözlerine uymazlarsa telafisi olmayan hatalar yaparlar, şeklinde psikolojik baskılar altındadır çocuklar özellikle de gençler. Çocuk veya gencin bastırılarak, göreceli toplumsal kurallara uyum sağlaması istenir bu eğitim tarzında. Bir nevi doğasına aykırı davranması için zorlanır. Doğasının getirilerini suçluluk duyarak hisseder çocuk. Yapmakla yapmamak arasındaki ince çizgidedir hep, tabi bu koşullarda kişisel gelişim söz konusu dahi değildir. Gençliğinin getirisi olan coşkunluk duygusu ayıp olarak nitelenir ve ayıplanır. Genç içindeki coşkudan suçluluk duymaya başlar, olgun davranmayı başaramamaktadır. Yanış olduğunu bildiği ya da yanlış diye öğretilen ama bir türlü engelleyemediği coşkunluk içindedir yüreği. Bütün bu karmaşıklık yetmiyormuş gibi bir de onunla ilgili kararlar ailesi tarafından alınmaktadır. Yani onun bir değeri yoktur, kendisini değersiz hisseder hep. Bir yandan suçluluk duygusu diğer yandan peşini bırakmayan coşkunluk, kendini değersiz hissetme derken farklı bir kişilik çıkar ortaya. Düşüncelerini doğrudan söyleyemeyen, dolaylı yollardan anlatmaya çalışan veya da bastıran... Bu tarz ortamlarda yetişen insanlar arasında bir konu hiçbir zaman olduğu gibi konuşulmaz, hoşa gitmeyen şeyler direkt söylenmez içte biriktirilir veya farklı, daha legal olaylarla anlatılmaya çalışılır. Sorunlar direkt konuşulmaz, dolaylı olarak anlatılır veya da hiç anlatılmaz.
            Bastırılan duygular sapmalara neden olur. Baskıya maruz kalarak yetişmiş kişi çevresinde gelişen olayları doğru olarak algılayamaz. Kendisiyle ilgili bir şeyleri oturtamamışken, bir değer oluşturamamışken ya da yanlış değerler oluşturmuşken doğru algılama beklemek, umutsuz bir hayaldir.
            Yaşam savaştır ama baskılar yaşamdaki savaşı daha da çetinleştirir. Günümüzde bu tarz baskıların, en azından bir kesim için, daha az veya da hiç olmadığını düşünüyorum ama kırsal kesimlerde hala, değersizleştirilerek, baskıyla verilen eğitimler devam etmektedir. 

Hiç yorum yok: