28 Kasım 2012 Çarşamba

Düşünce Sevgi Değildir..


‎            ''Kinizmin çok yaygın olduğu bir dünya burası ve kinizm duygusal yakınlık, ilgi ve sevgiyi tolere edemez. Sanırım şu özelliğimizi kaybettik – şefkat özelliğimizi. Şefkatin ne olduğunu analiz etmeyin – o kolaylıkla analiz edilebilir. Sevgiyi analiz edemezsiniz; sevgi beynin sınırları dışındadır; çünkü beyin bir algılama aracıdır; tüm reaksiyon ve aksiyonun merkezidir ve biz bu sınırlı alanda barışı ve sevgiyi bulmaya çalışıyoruz. Yani, düşünce sevgi değildir; çünkü düşünce ister şu anda isterse de gelecekte olsun sınırlı olan deneyime ve yine her zaman sınırlı olan bilgiye dayanır. Yani bilgi her zaman sınırlıdır. Ve beyinde hafıza olarak bulunan bilgiye sahip oluruz ve bu bilgiden düşünce fışkırır. Eğer bir kişi kendini incelerse, kendi düşünce, deneyim ve bilgi aktivitesine bakarsa, bu çok basit ve kolay bir şekilde gözlemlenebilir. Bunu anlamak için kitap okumanıza ya da uzman olmanıza gerek yoktur. Yani, ister şu anda isterse de gelecekte olsun düşünce her zaman sınırlıdır. Ve biz tüm problemlerimizi, teknolojik, dinsel ve kişisel problemlerimizi düşünce aktivitesi ile çözmeye çalışıyoruz. Açıktır ki düşünce sevgi değildir; sevgi bir duyumsama ya da zevk değildir; o arzunun bir sonucu da değildir. O tamamen farklı bir şeydir. Konu aslında şefkat olan ve kendine özgü bir zekası bulunan sevgiye geldiğinde kişinin kendisini, ne olduğumuzu anlaması gerekmektedir – analiz uzmanları yoluyla değil; kendi üzüntülerimizi, kendi zevklerimizi ve kendi inançlarımızı anlayarak.
            Biliyorsunuz ki, dünyanın neresine giderseniz gidin, insanlık, insanlar çeşitli nedenlerden dolayı acı çekiyorlar; acıya, üzüntüye yol açan olay önemsiz olabileceği gibi çok çok derin etkilere yol açan bir olay da olabilir. Ve dünyadaki her insan bunu ister küçük ölçekte isterse de ölüm gibi çok feci bir olay şeklinde olsun mutlaka yaşıyor. Ve üzüntü tüm insanlık tarafından paylaşılmaktadır; bu yalnızca sizin ya da benim üzüntüm değildir; bu tüm insanlığın üzüntüsü, tüm insanlığın tedirginliği, acısı, yalnızlığı, çaresizliği ve saldırganlığıdır. Yani, siz ve ben insanlığın bir kısmını oluşturuyoruz; bizler psikolojik olarak insanlardan ayrı değiliz. Kadın olabilirsiniz ya da bir erkek olabilirsiniz; uzun boylu, siyah, kısa boylu vb. olabilirsiniz; fakat içsel olarak, psikolojik olarak ki bu çok daha önemlidir, biz insanlığın bir kısmını oluşturuyoruz. Sizler insanlığın bir parçasısınız ve eğer birbirinizi öldürürseniz, birbirinizle çatışma içine girerseniz, kendinizi yok ediyorsunuz demektir. Eğer herhangi bir çarpıtma olmadan çok çok dikkatli bir şekilde kendinize bakarsanız bunu gözlemleyebilirsiniz. Dolayısıyla barış yalnızca, insanlıkta, sizin ve benim içimde herhangi bir çatışma olmadığında ortaya çıkabilir.”


Krishnamurti

Hiç yorum yok: