Sadece çocuklarımızla değil bütün
çevremizle olumlu iletişim kurabilmek için önce bizler sağlıklı olmalıyız. Bizler duygularımızı kontrol etmeyi
bilmiyorsak iyi birer örnek olmamız da olanaksızdır. Günlük yaşamın getirisi
olan sıkıntıları görmezden gelirsek ya da ertelersek, içimizde birikerek bizi
esir alırlar. Bize uymadığını düşündüğümüz bir düşünce veya davranış
karşısında, bazen de kötü olmayı göze alarak açıkça sormalı ya da açıkça
eleştirimizi dile getirmeliyiz. Bu eleştiriler elbette ki yapıcı olmalı. Zaman
zaman duygularımızın esiri olup eleştirilerimizde dozu aşsak ta asıl önemli
olan bu davranışımızın olumsuz getirilerinden ders almamızdır. Hatalarımız deneyimimiz
ve özgürlüğümüzdür.
Biz
yetişkinler olarak kendimizi güncellersek çocuklarımızla ve özellikle gençlerle
daha kolay iletişim kurabiliriz. Bütün bunları sevgiden yoksun yapmak mekanikleşmek
demektir. Öncelikle kendimiz olmak üzere her şeye sevgiyle bakabilmeliyiz.
Toplumumuzun en büyük sorununun sevgisizlik olduğunu düşünüyorum. Herkes sözleşmişçesine,
başta kendisi olmak üzere, çevresindekileri sevmemek gibi bir zaafı var sanki...
Toplumumuzun büyük çoğunluğunda, kişinin
kendini sevmesi, kendine değer vermesi, düşüncelerini açıkça ifade etmesi
desteklenen bir davranış biçimi değildir. Düşüncelerini açıkça dile getirmek
ukalalık olarak yorumlanarak eleştirilir. Önemli olan toplumun ve çevrenin ne
dediğidir. Değer yargıları çevrenin yargılarıyla aynıdır ve çocuklarda bu
değerler çerçevesinde yetiştirilir. Günümüzde bunu aşabilmiş aileler olsa da
çoğunlukta değildir.
Düşünmeyen, sorgulamayan birey,
gelişime açık olmayacağından, kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkamayacaktır. Çevresindeki
insanları, kendinin sandığı, çevrenin yargılarıyla değerlendirecek ve
muhtemelen kendine benzemeyen yönlerinden dolayı sevemeyecektir. Sanırım,
önyargılı toplum olmamızın nedenlerinden birisi de bu.
admin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder