10 Ekim 2012 Çarşamba

Lades

Küçükken sofrada yemek sonrasında lades oynardık, özellikle annemin tavuk yaptığı günleri beklerdim, sevinç dolu bir heyecan vardı o oyunda. İki tavuk butunu yedikten sonra,

"-Ladesim lades olsun mu?
-Olsun.
-Yerde ne var?
-Nohut.
Gökte ne var?
-Bulut.
-Sen bunu kırk gün kırk gece unut."

Bu söz üzerine, kemiği çekerek koparmak! Galiba hayatın en gerçekci mutluluklardan biriydi. Sorarım size, büyük bir mutluluk değil mi bu küçük mutluluk? Ucuz bir pansiyonda duş almak, düşen düğmenizi tekrar dikmek, ayaklarınızı serin bir denize sokmak. Bir zamanlar yaptığın o kağıttan gemiyi düşünmek? Büyük bir mutluluk değil midir bunlar? Önemli mevkileriniz, duyu organlarınız bunlara engel mi ? Kafamızı derleyip toparlamamız gerekirken evimiz derli toplu görünsün diye raflar satın alıyoruz, sonra kendi beynimiz ürün yerine geçiyor.

Biliyorum asıl aradığımız şey 'özgürlük', ama bunların en ucu küçük şeylerin hayata yansımasıyla başlar, düz ve komun yaşam varken en zor yaşamı seçiyoruz. Yalnızlık ve bağımsızlık gereksinimi de buradan kaynaklanıyor. İnsan mutluluğunu beyninde değil, köşelerde arıyor.

Yüksek mutlulukları değil, size yaşama direnci veren o küçük mutlulukları düşünün. Değişmek istemiyoruz bunu da biliyorum, her değişme mutluluk istikrarı için bir tehdit.
Ama bu risk denemeye değer.

Ömrünün en mutlu döneminden faydalanmazsan, hayat tarlan hep çorak kalır adamım.
Küçük şeylere gülümse.

Özgür Bacaksız

Hiç yorum yok: